Hasan Basri ALKAYA
Yüksek Lisans Tezi / Bursa 2006
ÖZET
Bursa’nın fethi maddi olduğu kadar manevi bir fetihti. Bu fethin efsanevî cephesindeki nuranî çehreleri[1] Türk abdalları, gönülleri fethederek geliyorlardı.[2] Bursa kuşatmasına, askere paralel olarak maneviyat erleri de katılmıştır.[3] Asya’nın içinden kimi sadece vatanını, kimisi de eşiğinde doğduğu taç ve tahtı bırakıp gelmişler; henüz tekfur şehri olan Bursa’yı manevi güç ve kerametleri ile kuşatıp genç Orhan’ın ordusuna hiç kimsenin kullanamayacağı kadar ağır silahlarla katılmışlardır.[4] Türk askerleri Keşiş Dağı’nın yeşil eteklerindeki Bursa’ya bu erenlerin peşinden girmişlerdir. Bursa sadece fethedilmekle kalmamış, Bizans efsanesinin yerine Türk efsanesi geçmiştir. Keşiş Dağı bir Derviş Dağı haline gelmiştir. Geyikli ve Duğlu erenlerin temsil ettiği bu maneviyat, Türk kültürünün Bizans kültürünü fethetmesi demekti. Bu kültür değişikliği bir din sisteminin yerine başka bir din sistemi konulmasına mahsus olmayıp; mitolojisi, tarihi, mimarîsi, edebiyatı, tasavvufu, musikisi ve daha birçok özellikleriyle gürbüz bir medeniyetin, bitkin bir medeniyete halef olduğunu göstermiştir. Aşağıda Türk halkı Bursa’ya yerleşip yeni bir şehir kurarken yukarıda abdallar, erenler bu dağa Türk tasavvufuyla kültürünü yerleştirmişlerdir. Bu kültürün manevi kurumları birdenbire ortaya çıkmıştır.[5]
Türk ordusu buralarda görünmezden evvel Uludağ’da dolaşan abdal ve babalar Bursa’yı kuşatan Orhan Gazi tarafından himaye görmüşlerdir. Trikalis zaviyesinde yerleşen Abdal Murad kuşatma altında bulunan Bursa’daki hareketleri gözlemiş, Duğlu Baba Uludağ tepelerinde kurduğu otağın önünden geçen yiğitlere soğuk ayran sunmuş, Geyikli Baba ordunun maneviyatını yüksek tutmaya çalışmıştır. Orhan Gazi bunlar için tekkeler zaviyeler kurmuş, dervişlik, Osmanlılık ile birlikte meydana çıkmıştır. Böylece dervişlik Osmanlı Türklerinin memleketlerinde köklü bir şekilde yerleşmiş, ilk zamanlarda devlet merkezi olan Bursa, dervişlerin de merkezi olmuştur. Şehir içinde ve daha ziyade Uludağ’ın Bursa’ya bakan tepeleri üstünde pek çok tekke ve hücreler yükselmiştir.[6] Rum Abdalları veya Horasan Erenleri adı verilen bu dervişler, Orhan Gazi (1326-1354) ve I. Murad (1354-1389) dönemlerindeki bütün savaşlara katılmışlar ve gösterdikleri kahramanlıklarla menkıbelere konu olmuşlardır.[7]
Bursa fetihten biraz sonra manevî merkez olmuştur. Geleneğe göre onu Horasan erenleri fethetmiştir. O zamana kadar sadece zühd ve takva, sade kahramanlık merkezinde dönen milli tarih birdenbire yaratıcı bir hava ile dolmuş, iç âleme kapılarını açmıştır. Geyikli Baba, Karaca Ahmet gibi pek çok evliya ortaya çıkmıştır. 15 ve 16. yüzyıllar boyunca Bursa, İstanbul’un karşısında bir manevi saltanat merkezi halini almıştır.[8]
Bursa’nın kuruluşunda ve Osmanlı Devleti’nin oluşumunda, devlet adamları yanında ahîler de etkili olmuşlardır. Ahîlerin öteden beri teşkilatçı bir görgü ve tecrübeye sahip oluşu Osman ve Orhan Gazi’nin dinamizmini desteklemiştir. Bir ahî şeyhi olan Edebali’nin kızı ile evlenmiş olması sebebiyle Osman Gazi ve Orhan Gazi’nin etrafında ahîler kümelenmişlerdir. Mutasavvıflar, Şeyhler, Türkmen Baba’ları Osmanlı Beyliği ile cihat yolunda birleşmiş ve Gazi-Beylik dayanılmaz bir kudret halinde yükselmiştir.[9]
Gerek Bursa’nın, gerekse İstanbul’un fethedilmesinde; devletin kuruluş ve yükselmesinde erenlerin, velilerin, ahîlerin, Alplerin, beylerin ve sultanların ortak niyet ve gayretleri etkili olmuştur. Hepsi de üzerine düşen görevleri hakkıyla yerine getirmişlerdir. Evliya türbeleri ile dolu olan Bursa’nın fethi incelendiğinde bu gerçek daha net olarak ortaya çıkmaktadır.[10]
Aslında devleti kuran tekkelerde oluşan derviş kültürü idi. Ellerindeki tahta kılıçlarla bütün Anadolu ve Rumeli’yi fetheden Abdallar, aslında devletin manevi güçleri gibi çalışıyorlardı. Bu nedenle sultanlar tarafından büyük saygı görmüş, ikramlarda bulunulmuştur. Mesela Osmanlıların ilk devirlerinde yapılan, zaviye tipi olarak da anılar ters T planlı camiler, dervişlerin barınması için yapılmıştır.[11] XV. yüzyıldaki büyük Osmanlı camilerinde, içlerinde ocakların ve yerli dolapların bulunduğu yan mekânlar yer almaktaydı. Bu odaların oturmak için yapılmış olduğu ve dervişlerin barınması için kullanıldığı söylenmektedir.[12] Yine Osman Bey ve Orhan Bey, toprakların önemli bir bölümünü dervişlere vakıf olarak vermiştir.[13] Özellikle uç bölgelerin şenlenmesi ve Türk hâkimiyetinin tesis edilmesi için dervişlere boş araziler gösterip, onların buralarda zaviyelerini kurmalarına da izin veriyorlardı.[14]
Bursa, Osmanlı’nın ilk başkenti olması sebebiyle cazibe merkezi haline gelmiş, ilim, irfan ve sanat dünyasına kucak açmıştır. Bunun belgesi de Asya, Avrupa ve Afrika’dan bu şehre gelen insanların varlığı324dır. Bu durum aynı zamanda bu şehrin “uluslar arası” bir cazibe merkezi olduğuna da işaret etmektedir.[15] Bu güzel ve bütün dış tehlikelerden korunmuş Türk başkenti, canından korkan ilim adamının, mezhebini yaymak isteyen dervişin, parasının korunmasından emin olamayan tüccarın, padişah bahşişi ile geçinen şairin, oturduğu yerde huzuru kaçan silahşorun barınabileceği tek yer olmuştu. Bunlar içinde de çoğunluğu, İslâm dinini bu taze imparatorluk içinde çok kolaylıkla genişleterek kendilerine daha fazla mevki verebileceğini kestiren dervişler, sofular vb. oluşturmaktaydı. Bursa’da birçok tekke ve zaviye kuruldu. Sayısız imam, hatip yetişti. Medreseler kuruldu. Sayısız müderrisler bulundu. Bunlardan sayısız din adamı yetişti. Bursa’dan yetişen kadılar, müderrisler, mahkeme kâtipleri İstanbul, Edirne gibi merkezlerde, Ankara, Kütahya, Balıkesir, Aydın gibi birçok Anadolu şehirlerinde görev aldılar ve hayatlarının son günlerinde Bursa’ya gelerek öldüler ve gömüldüler.[16] Hatta Fatih’e kadar sultanlar ve diğer yöneticiler, uzaklarda ölseler bile, Bursa’da toprağa verilmeyi vasiyet etmişlerdir.[17] Evliya Çelebi; “Gördüğüm şehirlerin hiçbirine benzemez. Ruhaniyetli bir şehirdir. Burada olan büyük evliya, müfessirler, muhaddisler başka ülkelerde yoktur” demiştir.[18] “Altında yetmiş bin evliya yatar. Tarihin ilk kalbi Bursa’da atar[19]” sözü de Evliya Çelebi’yi teyit etmektedir. Âl-i Osman’ın ilk altı padişahının türbelerinin Bursa’da bulunmuş olması bu şehir için bir gurur kaynağıdır.[20]
Bursa, ziyaretgâh olarak kabul görmüş türbeleri yönüyle Anadolu’nun önde gelen bir şehridir. Ziyaret yeri olarak kabul gören Bursa türbeleri, sadece bir derviş veya bir din büyüğü türbesi değil, bunların dışında âlim, müderris, bey, paşa ya da kimliği bugün için belirsiz kimselerin türbeleri olabilmektedir.[21] Günümüzde eski Bursa’nın ve Bursalıların önem verdiği pek çok türbenin yeri kaybolmuş, yeri bilinenler de sade birer mezara dönüşmüştür.[22] Dedelerle ilgili her yılın belirli günlerinde eğlenceli kutlama günleri yapılmakta ve bunlara “Pilav Günleri” adı da verilmektedir.[23] Dede kavramı, bugünküne yakın anlamı ile en eski metin olarak Uygurca Oğuz Kağan destanında geçer. Dede Korkut’un atası olan bu Ulu Türk, İslâmiyet’le birlikte “veli” kavramına dönüşmüştür. Dedelik kavramı, veli kavramına göre daha dar bir sosyal hadiseyi içerir. Dede kavramının, anlam genişlemesi ile değişik manalarda: Ermişin mezarı anlamında, mezarın bulunduğu yer anlamında, gelenek görenek ve tören anlamında, ilkbahar ve sonbahar kutlamaları anlamında kullanıldığı da görülür. Dedelerle ilgili bireysel ve toplu olarak yapılan pratikler vardır.[24]
Bursa’nın kültürel kimliğinin çeşitli temel özelliklerden oluştuğu görülür. Birincisi; Osmanlının kuruluş başkenti olması, çok belirgin bir yönetim merkezi olması ve padişah türbelerinin burada oluşudur. İkincisi; Rumeli’ye yakınlığı, Rumeli’nin fethinin Bursa’da hayal edilmesi ve başarılmasıdır. Diğerleri; önemli bir eğitim ve kültür kenti niteliği taşıması sebebiyle Türk-İslâm dünyasının çeşitli beldelerinden dönemlerinin seçkin bilim-kültür ve din adamlarını cezbeden bir merkez olması, dini yapıları ve kurumları, bir sanat ve ticaret kenti oluşu, şehrengizlere konu olan şiirlerle bol bol anlatılan doğasıdır ki, Anadolu şehirleri içinde ya da daha genel olarak Türk şehirleri içinde Bursa’ya ayrı bir anlam kazandırmıştır. Bunun için Bursa seçkin bir kenttir ve daima dikkatleri üzerine çekmiştir.[25]
[1] Danişmend, İsmail Hami, “Hayrullah Efendi’nin Gördüğü Üç Bursa”, “Bursa” adlı broşürden naklen Yenisey, Fazıl, Edebiyatımızda Bursa, İstanbul 1956, s. 33.
[2] Yaman, Mehmet, “Osmanlı Bursa’sında İnanç Dünyası”, Bursa Tartışmaları Oturumu, 19 Haziran 1999, Bursa Defteri; Üç Aylık Kent Kültürü ve Düşün Dergisi (BURDEF), 1999/3, s. 38.
[3] Algül, Hüseyin, Bursa’da Medfun Osmanlı Sultanları ve Emir Sultan, İstanbul 1981, s. 41.
[4] Tanpınar, A. Hamdi, Beş Şehir, İstanbul 1969, s. 96.
[5] Danişmend, age, s. 33-34.
[6] Uludağ, Osman Şevki, Uludağ Tapınakları-Keşişleri-Dervişleri, İstanbul 1936, s. 55-56.
[7] Özen, Kutlu, “Orhan Gazi Dönemindeki Alp Erenler ve Bunlara Bağlı Menkıbeler”, I. BHKS, II, 453.
[8] Tanpınar, Ahmet Hamdi, “Bursa’nın Daveti”, “Bursa” adlı broşürden naklen Yenisey, Fazıl, Edebiyatımızda Bursa, s. 100-101.
[9] Algül, age, s. 46-48, 172.
[10] Algül, age, s. 52-53, 169, 202.
[11] Kaplanoğlu, Raif, Bursalı Şair, Yazar ve Ünlüler Ansiklopedisi (BÜA), Bursa 1998, s. 9; Güç, Ahmet, Dinlerde Mabed ve İbadet, İstanbul 1999, s. 272-273.
[12] Faroghı, Suraıya, Kunst und alltagsleben im Osmanischen Reich, Münih 1995, (çev. Elif Kılıç), Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam, İstanbul 2002, s. 182.
[13] Kaplanoğlu, age, s. 9.
[14] Çetin, Osman, Anadoluda İslâmiyetin Yayılışı, İstanbul 1990, s. 189.
[15] Kara, Mustafa, “Bursa’da Avrupalı, Afrikalı ve Asyalı Dervişler”, BURDEF, 2001/11, s. 86-89.
[16] Pınar, Zeki, “Geçmiş Asırlarda Bursa’da Yetişenler,” Uludağ; Bursa Halkevi Dergisi (UBHD), 1937/11-12, s. 38-39.
[17] Algül, age, s. 300.
[18] Evliya Çelebi, Mehmet Zıllioğlu, Evliya Çelebi Seyahatnamesi (çev., Zuhurî Danışman), İstanbul 1970, III, 15.
[19] Yardımcı, İlhan, Evliyaları ve Âbideleri İle Şehirler Sultanı Bursa, İstanbul 2003, s. 46.
[20] Poujoulat, Baptistin, Voyage dans L’Asie Mineure et en Mésopotamie, Paris 1840 (çev. S.L. Mattei)’den naklen Günaydın, Nurşen-Kaplanoğlu, Raif, age, s. 107.
[21] Pay, Salih, “Bursa’da Türbe Kültürü”, I. BHKS, II, 449.
[22] agb, 450.
[23] Kartal, Numan, İnegöl Folkloru, İnegöl 1998, s. 223.
[24] Cemiloğlu, Mustafa, Bursa Dağ Köylerinde Türkmen Kültürü, Bursa 2002, s.101-119.
[25] Aksoy, Ali, “Türk Bursa’nın 700 Yılı”, isimli 30 Ocak 1999 tarihli Bursa tartışmaları oturumu, BURDEF, 1999/1, s.19; Ergenç, Özer, aynı oturum, age, 17.